'Göçmen kaçakçılığında ceza artsın'

'Göçmen kaçakçılığında ceza artsın'

Mülteci Hakları Alt Komisyonu tarafından hazırlanan raporda göçmen kaçakçılığı suçu için uygulanan cezanın caydırıcılık için yeterli olmadığı dile getirilerek cezanın alt ve üst sınırının arttırılması gerektiği ifade edildi.

Kategori:Haber

Yayımlanma:


Mülteci Hakları Alt Komisyonu tarafından hazırlanan Göç ve Uyum raporunda göçmen kaçakçılığını düzenleyen Türk Ceza Kanunu 79. maddesinde yer alan suçun üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ile cezalandırılacağını hükmü hatırlatılarak bu cezanın caydırıcılık için yeterli olmadığı dile getirildi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kapsamında görev yapan Mülteci Hakları Alt Komisyonu tarafından uluslararası koruma, geçici koruma ve Suriyeli sığınmacılar başlıklarını konu alan Mart 2018 tarihli “Göç ve Uyum Raporu” yayımlandı. Raporda, “Göçmen kaçakçısı ile tarihi eser kaçakçısının aynı oranda cezalandırılmasının, eşya ile insan hayatının eş değer tutulduğu gibi bir anlayışa sebep olduğu sıkça ifade edilmektedir. Caydırıcılık ve mücadelenin önemi açısından göçmen kaçakçılığı suçunun cezasının alt ve üst sınırının arttırılması gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.

Engele değil çözüme kaynak

Göçün insanlık tarihinin her döneminde var olduğu ve engellenemeyen bir süreç olduğu dile getirilen raporda göçün engellenmesi için uygulanan sınır kontrollerinin arttırılması, sınıra dikenli tel çekilmesi gibi uygulamaların göçü azaltmadığı tersine düzensiz göçü arttırdığı ifade edildi. Bu nedenle ülkelerin göçü engellemek için kullandıkları kaynakları sorunları çözmek ve uyum politikalarının geliştirmek için harcanması gerektiği belirtildi. Ayrıca göçmenlerinin uyumu için ayrılması gereken kaynağın fazla olmasına rağmen uyum sağlayamamanın sosyal ve ekonomik maliyetin çok daha ağır olduğu vurgulandı.

Raporun medya ve siyasi aktörlerin dili ile ilgili bölümünde ‘kaçak mülteci’ veya ‘yasadışı göçmen’ tanımlarının bu insanların yasadışı faaliyette bulunduğuna ve bu nedenle suçlu olduğuna dair bir algı oluşturduğu belirtilerek, sığınmacı olmanın ya da uluslararası koruma için başka bir ülkeye göçmenin yasadışı bir hareket olmadığı, aksine bir insan hakkı olduğu hatırlatıldı. Raporda ek olarak Türkiye’de göç hukukunu düzenleyen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu isminin de bu anlamda değerlendirilmesi ve kapsayıcılık anlamında Göçmen Kanunu olarak değiştirilmesinin doğru algılar oluşmasına katkı sağlayacağı önerisine yer verildi.

Göçmenler daha az suç işliyor

Yapılan çalışmalarda göçmenlerin suça karışma oranının yerleşiklere göre daha düşük seviyede olduğu belirtilen raporda, sıklıkla dile getirilmesinin aksine Suriyelilerin işledikleri suçların Türkiye’de işlenen toplam suç oranına kıyasla oldukça düşük olduğu vurgulandı.

Türkiye’de yaşayan göçmenlerin sayılarına dair verilerin de yer aldığı raporda Türkiye’de 3,4 milyonu geçici koruma statüsüyle, 300 bini uluslararası koruma başvurusuyla ve 600 bini ikamet izniyle olmak üzere yaklaşık 190 farklı ülkeden, farklı statülerde 4,3 milyon göçmenin yaşadığı bilgisine yer verildi. Türkiye’nin dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yaptığı ve Aralık 2017 itibariyle Türkiye’de 3 milyon 424 bin 237 Suriyelinin bulunduğu belirtilirken il bazında ise Kilis’te yaşayan 124 bin 481 Suriyeli sığınmacının, yerli nüfusun yüzde 95’ine denk geldiği ve İstanbul’da yaklaşık yarım milyon Suriyeli sığınmacının yaşadığı dile getirildi.

Sığınmacılara sağlanan haklar ile ilgili dolaşıma giren yanlış bilgilerin de düzeltildiği raporda geçici ikamet statüsünde bulunan bir Suriyelinin on yıl Türkiye’de bulunsa dahi vatandaşlığa başvuru hakkı kazanamadığı ifade edildi. Suriyelilerin sınavsız üniversiteye girdikleri ve tamamının devletten karşılıksız burs aldıkları gibi haberlerin gerçeği yansıtmadığı, Suriyeli akademisyenlerin ise ancak Yüksek Öğretim Kurumu’nun izni ve kontrolü ile üniversitelerde çalışabildiği anlatıldı. Son 6 yılda ülkeye katkı sağlayan veya katkı sağlayacağı düşünülen yaklaşık 30 bin Suriyelinin vatandaşlığa geçirildiği, bunun da Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin yüzde 1’ine denk geldiği bilgisine yer verildi.

Raporda ayrıca, yapılan çalışmaların göçmenlerin uzun dönemde büyümeye pozitif katkısı olduğunu gösterdiği söylenerek, yerli genç nüfusun rağbet etmediği tarım sektörünün Suriyeliler için istihdam kaynağı olabileceği ve Suriyeli kadınların çocuk ve yaşlı bakımı hizmeti alanında istihdam edilebileceği dile getirildi.

Rapora muhalefet şerhi düşüldü

CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, rapor ile ilgili değerlendirmesinde geri gönderme merkezlerine ilişkin raporda yer alan herhangi bir şikayetin olmadığı ve imkanların iyi olduğu şeklindeki ifadelerin komisyonca ziyaret edilen yalnızca iki geri gönderme merkezine ait olduğu şeklindeki eleştirisine yer verdi. CHP’li Sarıhan ayrıca, Göç ve Uyum Bakanlığı’nın kurulmasını önerdi. HDP Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ise, rapora muhalefet şerhi düşerek Mülteci Hakları Alt Komisyonu’nun kuruluş amacının büyüklüğüne karşın yürüttüğü çalışmaların son derece zayıf, dar ve sorunu çözebilecek kapsam ve yoğunluktan uzak olduğu eleştirisinde bulundu. Yiğitalp, Suriyeli mültecilerin ısrarla ‘misafir’ olarak tanımlanması ile mültecilerin statüsüzleştirildiğini, uluslararası sözleşmelerin Türkiye’ye yüklediği hukuki sorumlulukların göz ardı edildiğini ve yaklaşık 235 bin mültecinin yaşadığı 21 mülteci kampının işleyişinin şeffaf olmadığını dile getirdi.