WordPress'in getirdiği hantallık nedeniyle uzun süre âtıl kalan web sitemi yeniledim ve birkaç hafta önce yayına aldım. Temasından fonksiyonlarına, optimizasyonundan veritabanına kadar içime sinen bir kişisel internet sitesine sahip oldum ve WordPress’ten kurtulduğum için bir oh çektim. Neden “kurtulmak” dediğimi merak ediyorsanız buyurun yazıya.
WordPress beni neden yoruyor?
WordPress çok sevdiğim ve içerik yönetim sistemlerinden bir tanesi ve 2009 yılından bu yana kendisi ile içli dışlıyım. Blog oluşturmak için temiz bir altyapı sunuyor. Ama bence bizler WordPress’i yanlış kullanmaya başladık. Temalarla, eklentilerle “her şey” için onunla internet siteleri oluşturmaya başladık. Bu da doğaldır ki bir blog altyapısı olan WordPress’in çözdüğü sorunlar kadar yeni sorunlar ortaya çıkarmasına neden oluyor. Blog dışındaki ihtiyaçlar için WordPress’i tercih ettikçe her işimiz için yeni eklenti kurmak zorunda kalıyoruz. Her tema, her eklenti altyapıyı ve veritabanını karmaşıklaştırmaya, bu da günün sonunda yazılım hatalarına ve güvenlik açıklarına neden olmaya başlıyor. Çünkü WordPress için sürekli güncelleme çıkarken, kullandığımız temalar ve eklentiler için de sürekli güncellemeler yayımlanıyor. Her güncelleme yeni uyumsuzluklara kapı aralıyor. Tema eklenti ile sorun yaşıyor, eklentiler kendi aralarında sorun yaratıyor, tüm sistem her şeyi veritabanına yüklüyor ve sunucu ile kavgaya başlıyor. Bu da bir süre sonra bir blog altyapısı olan WordPress’i kullanan blog dışındaki sitelerin ömrünü azaltıyor.
Kullandığım altyapıyı kendim kodladım
Yaklaşık 2003 yılından beri blog yazan ben, aynı sorunu 10 yaşındaki kişisel internet sitemde de yaşadım. Blog ve ek olarak sadece portfolyo içerikli bir internet sitem olmasına rağmen zamanla ortaya çıkan uyumsuzluklar nedeniyle blogumu bile güncelleyemez hale geldim. Ben de bunun üzerine uzun zamandır aklımda olan işe girişip kişisel internet sitem için kendi içerik yönetim sistemimi hazırladım.
Aynı şekilde CV, portfolyo ve blog olarak kurguladığım sistemde tema dahil her şeyi sıfırdan kendim kodladığım için tek bir satır gereksiz kod, optimize edilmemiş tek bir içerik kalmadı. Bunu anasayfa, blog sayfası gibi şablonlar için söylemiyorum. Tüm yazılar ve sayfalar için söylüyorum. Bu da benim için çok tatmin edici bir sonuç oldu.
Yeni sitemi çok dilli olarak kurguladım. Şu anda Türkçe ve İngilizce dile seçenekleri mevcut. Anadil elbette Türkçe ama sayfaların neredeyse tamamının İngilizce versiyonu mevcut ve blog kısmı dille göre ayrı. Yani İngilizce blog yazılarım sadece blogun İngilizce dil sürümünde görünüyor. Aynı yazının farklı dilde karşılığı varsa dil seçeneğini değiştirerek görüntülenebiliyor.
Tam optimize bir sistem oldu
Tüm kodlama yetkisinin elimde olması SVG ve WebP gibi formatları daha verimli kullanmama ve istisnasız tüm ekran boyutları için tam uyumluluk sağlayabilmeme olanak verdi. Ayrıca sayfa içi SEO ve PageSpeed konularında tüm bilgi ve deneyimlerimi aktarabildiğim sayfalara sahip oldum. Şu anda PageSpeed Insights ve GTmetrix’te -sadece site anasayfası değil, sitedeki tüm sayfalarda- kusursuz değerleri alıyorum. Schema.org, Open Graph, sitemap, RSS, robot.txt gibi protokolleri de es geçmedim elbette.
Temayı da Bootstrap 5.3’ü kullanarak sıfırdan tasarlarım. Sosyal medya bağlantılarım için daha önce kodladığım bal peteği tasarımını temize çektim. İşin en keyifli ve meydan okuyan kısımların biri sayfalandırma oldu. Her sayfa sayısı ve bulunulan her sayfa kombinasyonu için kullanıcı arayüzü, kullanıcı deneyimi ve SEO açısından optimum verimliliği sağlarken mobil ekranlar için de bu deneyimi kayıpsız sağlayan kodu yazdım.
Sonuç olarak uzun ömürlü olması için uzun vadeli düşünerek hazırladığım özel fonksiyonlar sayesinde tıkır tıkır işleyen, hiçbir yerinden hata vermeyen bir web sitesine sahip oldum.
Aklımda uçuşan yüzlerce blog yazısı fikrini yakın zamanda klavyeye almayı planlıyorum. O nedenle koltuklarınızı dik konuma getirin ve takipte kalın.