Barış gazeteciliği hedef alındı

Barış gazeteciliği hedef alındı

SETA Vakfı tarafından yayımlanan “PKK’nın İletişim Stratejisi” başlıklı raporda barış gazeteciliği ‘terörün dili’ olarak yorumlandı. Raporda ayrıca medyanın devlet politikası içinde şekillendirilmesi gerektiği söylendi.

Kategori:Haber

Yayımlanma:


Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), yayımladığı raporda barış gazeteciliğinin dilini hedef aldı. Çatışma ve savaşın getirdiği yıkımın ortaya konulmaması gerektiği savunulan raporda, barış gazeteciliğinin aksine şehitliğin yüceltilmesi ve güvenlik güçleri için motivasyon kaybına neden olacak insan öykülerinin haberleştirilmesinden kaçınılması gerektiği dile getirildi. Raporun öneriler kısmında ise medya yönetiminin devlet politikası içinde şekillendirilmesi ve yürütülmesi gerektiğini söylendi.

SETA Vakfı tarafından “PKK’nın İletişim Stratejisi” başlıklı rapor yayımlandı. Dr. Sertaç Timur Demir tarafından hazırlanan raporda, barış gazeteciliği yapan Birgün, Evrensel ve Cumhuriyet gibi gazeteler, haber dilinde kullandığı ifadeler nedeniyle PKK’yı ve terör eylemlerini savunmak ve örgütün dilini yeniden üretmekle suçlandı.

Gazete ve internet sitelerinde yer alan haberlerin analizinin yapıldığı raporda, doğrulanamayan iddiaların şüpheli şekilde ele alınması ve devletin bakış açısı yerine bilgilerin daha tarafsız şekilde ele alınması da eleştirildi.

Kızılay’daki katliam sonrası gözaltına alınanlar adliyeye sevk edildi” başlıklı Evrensel gazetesi haberinde “Canlı bomba saldırısını TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) örgütü üstlenmişti” ifadesine yer verilmesine rağmen raporda haberle ilgili olarak, “PKK uzantılı TAK terör örgütü tarafından 13 Mart 2016’da Kızılay’da gerçekleştirilen katliamla ilgili haberler terörizme karşı tepkinin kısık ve muğlak kaldığını gözler önüne sermiştir. Evrensel gazetesi ‘katliam’ olarak tanımladığı bu girişimin sorumlusu TAK’ı terörle ilişkilendirmemiş ve yalnızca ismini zikretmekle yetinmiştir” denildi.

Dolmabahçe’de Beşiktaş Vodafone Arena’nın misafir seyirci çıkışı kapısında ve Maçka Parkı’nda gerçekleştirilen canlı bomba eylemleri hakkında Birgün gazetesinde yer alan detaylı haberde, saldırıda yaşamını yitirenlerden biri olan Berkay Akbaş’ın babasının “Oğlumun şehit olmasını istemezdim” ifadesine yer verilmesine dikkat çekildi. Ocak 2016’da Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki Emniyet Müdürlüğü saldırısıyla ilgili T24’te yer alan haberde ise “Saldırıyı henüz resmi olarak üstlenen olmadı ancak güvenlik kaynakları saldırının PKK tarafından düzenlendiğini aktardı” cümlesinin kullanıldığına dikkat çekildi.

Birgün gazetesinin “Diyarbakır’da emniyet müdürlüğüne bombalı saldırı: 5 ölü, 39 yaralı” başlıklı haberinin başlığında bombalı saldırıya vurgu yapılması ve haberin içinde “patlamanın etkisiyle çöken binada” ifadesinin kullanılmasına rağmen haberin içinden çekilen “Valilik enkaz altında kalan 5 kişinin hayatını kaybettiğini 39 kişinin de yaralandığını açıkladı” cümlesi eleştirilerek, “Bu anlatıdaki ‘enkaz’ hedef alınan lojmanın teröristlerce değil de sanki doğal bir afet sonucu yıkıldığı fikrini vermeye çalışır gibidir” denildi.

Tunceli Valisi’nin Pülümür çayında bulunan cesedin PKK tarafından kaçırılan Necmettin Yılmaz’a ait olduğu şeklindeki açıklamasını, haberin yapıldığı zamanda Yılmaz’ın PKK tarafından öldürüldüğüne dair net bir bilgi olmadığı için “PKK’nin kaçırdığı öğretmen ölü bulundu” başlığı ile veren Evrensel gazetesi eleştirilirken bu eleştirilerin altında ise “Daha sonra PKK bu eylemi üstlenmiştir” bilgisine yer verildi.

Van’ın Özalp ilçesinde AK Parti İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Ahi öldürülmesi ile ilgili haberler için de benzer şekilde Evrensel ve Birgün gazeteleri tarafından “Saldırının PKK tarafından düzenlendiği öne sürüldü” ifadesinin kullanılması eleştirilerek, “Bu söylemde PKK’nın sivilleri katlettiği meselesi ‘öne sürülen’ bir iddiaymış gibi resmedilmiştir. Diken’in haberinde de ‘Polis iki suikastın da PKK saldırısı olduğunu düşünüyor’ ifadesi kullanılmıştır. Yani bu saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiği kesin bir doğru olmaktan ziyade salt polisin düşüncesiymiş gibi yansıtılmıştır” denildi.

Barış özgürlüğü terörle ilişkilendirildi

Raporda ayrıca eleştirilen yayın organlarının haberlerinde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerle ilgili “barış imzacısı” ve “barış isteyen akademisyenler” ifadelerinin kullanılması ve T24 adlı haber sitesinin Türkiye’nin AB üyeliği için basın özgürlüğü şartını yetine getirmesi talebini haberleştirmesi, PKK ve terör ile ilişkilendirildi. Yabancı basın kuruluşlarında yer alan ihraç ve tutuklama haberleriyle ilgili olarak da, “Gazeteci, akademisyen ve öğretmenlerin bu denli altının çizilmesi Erdoğan’ın ülkedeki sivil muhalifleri susturmaya çalıştığı algısını oluşturmak için özellikle tercih edilmiştir” denildi. Raporun Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarını Türkiye ile özdeşleştirerek ele alınan sonuç bölümünde, yabancı basın ve PKK hakkında “Ortak bir düşmanda buluşmuş iki yapının aynı hedefte bir araya gelmesi” değerlendirmesi yapıldı.

Raporun öneriler kısmında ise medyanın devlet kontrolünde olması gerektiği savunularak, “Terörle mücadele bağlamında medya yönetimi bir devlet politikası içinde şekillendirilmeli ve yürütülmelidir” ifadelerine yer verildi. Savaş ve çatışmayı bir sorun olarak görüp bütün acılara odaklanmayı gerektiren barış gazeteciliğinin ilkelerinin aksine güvenlik güçlerinde moral bozukluğu ya da karamsarlık oluşturabilecek haberlerin yapılmasına izin verilmemesi söylenen raporda, savaş ve çatışmanın oluşturduğu yıkımın okura aktarılmaması, can kayıplarının ise felaket olarak değil ‘asalet ve haysiyet nişanesi’ olarak dile getirilmesi gerektiği ifade edildi.