Yaptığı tek şey adım atmaktı. Şehrin pek uğramadığı bir caddesi idi burası. Ama yine de iyi biliyordu nereden nereye gidebileceğini ve neyi nerede bulabileceğini. Neden burada olduğunu kestiremiyordu, sanırım yabancı bir yerde olmak istiyordu. Belki de tanıdık bir göze görünmemek. Karşıdan karşıya geçerken orta refüjde durdu. Hem arabaların geçmesini bekliyordu hem de en yakın telefon kulübesinin nerede olduğunu düşünüyordu. Bedeni refüjde dururken zihni bir kuş gibi göklere çıkıp aylar önce geçtiği sokakları, caddeleri tarıyordu. Yolun karşısına geçti. Hayatında hiç telefon kulübesine ihtiyacı olmadığı halde nasılsa birinin yerini hatırladı. Kulübeye yaklaştıkça adımları hızlanıyor, adımları hızlandıkça elinde tutuğu telefon kartını parmaklarının arasında daha hızlı çevirmeye başlıyordu. Kulübenin yanına geldi. Ahizeyi kaldırıp kartı itti. Hemen cebinden telefonunu çıkartıp kadının numarasını ekrana getirdi. Ama tuşlarken cep telefonuna hiç bakmadığını, numarayı ezberinden yazdığını fark etti. Kadın, aylardır çağrılarına ve mesajlarına cevap vermiyordu. Ancak ankesörlü telefondan aradığında arayanın kim olduğunu bilmediği için muhtemelen cevap verecekti, kısa da sürse sesini duyabilecekti kadının. Telefon çalıyordu ancak kadın bir türlü açmıyordu. Son zamanlarda bu sese alışmıştı. Öyle alışmıştı ki telefonu çaldırırken duyduğu sese, sanki sadece bu sesi duymak için arıyordu ve kadın telefonu açtığında ne söyleyeceğini bilmiyordu. Çaldı, uzun uzun çaldı. Ve kadın telefonu açtı, “Efendim.” Yorgun ve bıkkın bir sesti, biraz da meraklı. Belli ki kimin neden aradığını bir an evvel öğrenmek niyetindeydi. Öyle de oldu. Bir süre kendine gelmeyi bekledikten sonra kadına kim olduğunu söyledi. Kadın da bir süre bekledi ve hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı. Onun içinde bir şeyler kopmuştu ya da yeniden inşa oluyordu. Kadından duyduğu o tek kelimedeki ses tonuna bir çok anlam yükledi. Ona göre kadın, planladığı yerde değildi. Hâlâ mutlu değildi. Genelde telefonu “Alo?” diye açardı. Acaba tanınmadık bir numara mı kadını böyle bir hitap ile telefonu açmaya zorlamıştı yoksa geçen zamanın değiştirdiği ufak şeylerden biri miydi bu? Ahizeyi indirdi. Telefon kartını yavaşça telefondan çıkarttı ve ruhunun gıdasını almış gibi tekrar yola koyuldu.
O ve kadın: Ankesör
Yaptığı tek şey adım atmaktı. Şehrin pek uğramadığı bir caddesi idi burası. Ama yine de iyi biliyordu nereden nereye gidebileceğini ve neyi nerede bulabileceğini. Neden burada olduğunu kestiremiyordu, sanırım yabancı bir yerde olmak istiyordu.