O günkü mesaisi bitmişti. Saatlerce çalışmak zorunda olmaktan nefret eden biriydi. Nedenini bilmeden çok sevdiği o kaldırım taşlarının griliğinde yine sistemin çarklarını arayarak yürüyordu. Karısıyla ufak bir kutlama yapmayı planlamışlardı bu nedenle karısını da almak için iş yerine doğru gidiyordu. Hava biraz kapalıydı ve hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı. Ama ona karamsarlık verecek kadar kuvvetli değildi havanın kasvetli durumu, çünkü; sevdiği kadınla kusursuz bir ilişkisi vardı. Yeni başladığı işi sayesinde de karısıyla çok daha güzel bir hayat sürebilecekti. Tüm bunları hissetmek ona müthiş bir enerji veriyordu. Hatta hiçbir şeyin canını sıkamayacağından bile emindi. Bir an ilerde, kalabalığın arasında karısını seçer gibi oldu. Sonra gözden kaybetti. Yağmur şiddetini arttırmaya başladı. Birkaç adım daha atmıştı ki etraftaki insanların yoldaki hareketliliği ve giderek büyüyen bir kalabalık birden tedirgin etti yüreğini. Nefes almadan koşmaya başladı. Sanki birkaç adımda geçmişti tüm yolu ve hışımla kalabalığı yarmaya başladı. Kollarında öyle bir güç vardı ki, omzundan tutup yana ittiği insanların bazılarının dengesi bozuluyor, birkaçı yere düşüyordu ta ki yerde kanlarıyla cansız yatanın karısı olduğunu görünceye dek. Birden tüm kasları boşaldı, dizlerinin bağı çözüldü. Attığı çığlıkların sesini duyamaz oldu.
Uzun zaman geçti üzerinden. Yeniden sevdi.
Gözlerini serin bir yaz sabahına açtı. Kafasını hafifçe çevirerek masanın üzerindeki saate baktı. Henüz alarmın çalmasına yarım saat kadar vardı ancak açık olan pencereden içeri dolan kuş sesleri onu mutlu bir güne davet eder gibiydi. Gençken hayatında olmasını istediği tüm şeyleri elde etmiş, kahvaltı için simidi hangi fırından daha ucuza ekmek alabileceğini düşünmekten başka derdi olmayan bir insan edasıyla uzanıyordu yatağında. Hayattaki amaçlarına ulaşmış olmanın verdiği huzur ile sırt üstü yatarken eşinin de hemen hemen aynı zamanda uyandığını fark edip ona doğru döndü. Gözlerinin derinliklerine bakıyordu kadın ve “Seni seviyorum” diye fısıldadı, koca bir ömrü beraber geçirdiklerini haykıran çizgilerin taşıyıcısı dudaklar. O, yanıtlamak için ağzını açtı. Tam o sırada aklından sayısız düşünce geçti.
Ve bir anda ağzından “Seni de seviyorum” çıktı. Henüz kadının yüzüne şaşkınlık ve koca bir hayatın geçtiği yılların ardından ölümüne bir kahroluş duygusu yerleşmemişti ama o, dudaklarından usulca dökülen fakat beynine mızrak gibi saplanan kelimelerin ne olduğunun farkına hemen vardı ve suratı aniden kireç gibi bembeyaz oldu. Onu dehşete düşürüp canını yakan şey birazdan kadının içine düşecek yangınlardan farklıydı. Çünkü; böyle olmamıştı, yıllar yıllar önce deli gibi sevdiği kadın ile, ölen eski eşi ile bunları yaşamamıştı. Ne evlenmişlerdi, ne de kusursuz giden bir ilişkileri vardı. Sürekli kavga ederlerdi, kavga ediyor olmayı bile seviyor olmasına karşın bir gelecek düşünemeyecek kadar sorunlu bir ilişkileri vardı. Dahası kadın ölmemişti. Yıllardır onun kalbinde ve bilincinde yaşadığı gibi yaşıyordu, dipdiriydi. Tüm bunların farkındaydı hayatı boyunca, ama bir türlü bunu kabul edemiyor, sürekli aşık olduğu kadını öldürmeye çalışıyordu. Yıllarca sadece kendini kandırdığının farkına bu ince çizgiyi oluşturan iki harf sayesinde vardı.
Karısı yanıtını bildiği halde bunun basit bir dil sürçmesi olup olmadığını kontrol edercesine tekrar etti, “Seni de?”